-
61 canını sıkmak
to annoy, to bother, to bore, to displease, to worry, to put sb out, to give sb the pip -
62 dişini sıkmak
to grit one's teeth and bear it -
63 kemerini sıkmak
to tighten one's belt -
64 kemerleri sıkmak
to tighten one's belt -
65 ısırmak
1. عض [عَضَّ]Anlamı: dişleri arasına alıp sıkmak2. نهش [نَهَشَ]Anlamı: dişleri arasına alıp sıkmak3. همش [هَمَشَ]Anlamı: dişleri arasına alıp sıkmak4. عقر [عَقَرَ]Anlamı: dişleri arasına alıp sıkmak -
66 gırtlaklamak
1. جرض [جَرَضَ]Anlamı: birinin gırtlağını sıkmak2. خنق [خَنَقَ]Anlamı: birinin gırtlağını sıkmak3. زرد [زَرَدَ]Anlamı: birinin gırtlağını sıkmak -
67 sikmaa
[T sikmak, Az sixmaq, Tk sikmak, from sik]: to squeeze, to cramA Concise Gagauz Dictionary with etymologies and Turkish, Azerbaijani and Turkmen cognates > sikmaa
-
68 can
ко́локол (м)* * *1.1) душа́canın isteği kadar — ско́лько твое́й душе́ уго́дно
2) жизнь, существова́ниеcan pahasına — цено́ю жи́зни
can ve mal emniyeti — безопа́сность жи́зни и сохра́нность иму́щества
3) жи́зненная си́ла, си́ла ду́хаsende hiç can yokmuş — в тебе́, ока́зывается, нет никако́й си́лы
4) употр. как счётное слово душа́; челове́кsekiz can besliyor — он ко́рмит во́семь душ
5) рел. мюри́д ( последователь учения Бекташи и Мевлеви)2.1) душе́вный, чу́ткий, отзы́вчивыйne kadar can adamdır! — како́й душе́вный челове́к!
2) прия́тный, ми́лыйne can çocuk! — како́й ми́лый ребёнок!
••can çıkmayınca huy çıkmaz — посл. горба́того моги́ла испра́вит
can boğazdan gelir — погов. душа́ жива́ го́рлом (чтобы жить, надо есть)
can maldan tatlıdır — погов. жизнь доро́же бога́тства
- canım!- canını acıtmak
- canı ağzına gelmek
- can alacak yer
- can alıp can vermek
- canını almak
- can atmak
- canını bağışlamak
- can baş üstüne
- can beslemek
- canı boğaza gelmek
- can borcunu ödemek
- canı burnuna gelmek
- canı canına sığmamak
- canı cehenneme!
- canı çekilmek
- can çekişmek
- canı çekmek
- canı çıkmak
- can dayanmamak
- canına değmek
- babanın canına değsin
- canını dişine almak
- canını dişine takmak
- candan geçmek
- canı gelip gitmek
- canı içine sığmamak
- canı istemek
- canı isterse
- canı kalmamak
- canına kâr etmek
- canına kıymak
- can kulağı ile dinlemek
- canına minnet
- canına okumak
- canı sağ olsun!
- canı sıkılmak
- canını sıkmak
- canımı sokakta bulmadım
- canına susamak
- canına tak demek
- canından usanmak bezmek
- canından usanmak bıkmak
- can vermek
- canını vermek
- canını yakmak
- canı yanmak
- canı yerine gelmek
- canı yok mu? -
69 diş
зуб (м)* * *1) зубdiş çekmek — вы́рвать / удали́ть зуб
diş çıkarmak — проре́зываться, ре́заться ( о зубах)
diş dolgusu — пло́мба
diş flüksiyonu — мед. флюс
diş kökü — ко́рень зу́ба
diş minesi — зубна́я эма́ль
diş tozu — зубно́й порошо́к
kırık dökük dişler — гнилы́е вы́крошившиеся зу́бы
takma diş — иску́сственный зуб; иску́сственная че́люсть
yirmi yaş dişi — зуб му́дрости
2) тех. зуб, зубе́ц, зу́бчик (у пилы, гребёнки и т. п.)diş boşlupu — простра́нство ме́жду зу́бьями
3) зу́бчик, до́лькаbir diş sarımsak — одна́ до́лька чеснока́
••- diş bilemek
- dişine depmemek
- dişe dokunur
- dişleri dökülmek
- diş geçirememek
- diş geçirmek
- diş gıcırdatmak
- dişine göre
- diş göstermek
- dişinin kovupun bile gitmemek
- dişini sıkmak
- dişini sökmek
- dişten tırnapından artırmak
- dişini tırnapına takmak -
70 el
кисть (ж) рука́ (ж)* * *I1) рука́, ру́киel sıkmak — пожа́ть ру́ку
el sıkışma — рукопожа́тие
2) ру́чкаkapı eli — дверна́я ру́чка
3) ход ( в некоторых играх)şimdi el bende — сейча́с мой ход
4) счётное слово разhavaya üç el ateş etti — он сде́лал три вы́стрела в во́здух
••elini veren kolunu alamaz — посл. ему́ дай па́лец, он ру́ку отхва́тит
elinle ver ayağınla ara — погов. ему́ дай [в долг] рука́ми, а [обра́тно] проси́ нога́ми
- elde- eldeki- elde mi?- elden- elinde
- elinden- eliyle- el açmak- eline ağır
- ele alınmaz
- ele almak
- eline almak
- el altında
- elinin altında
- el altından
- el atmak
- ele avuca sığmamak
- eli ayağı bağlı
- eli ayağı buz kesilmek
- el ayak çekilmek
- eli ayağı düzgün
- eline ayağına kapanmak
- elini ayağını kesmek
- elini ayağını çekmek
- elini ayağını öpeyim!
- eli ayağı tutmak
- eli ayağı kesilmek
- eli ayağı tutmamak
- eline ayağına üşenmemek
- ele bakmak
- eline bakmak
- el basmak
- eli boş dönmek
- eli boş gelmek
- eli böğründe kalmak
- eli koynunda kalmak
- elini çabuk tutmak
- el çekmek
- elini çekmek
- elden çıkarmak
- elden çıkmak
- el çırpmak
- eli dar
- eli darda
- el değiştirmek
- el değmemiş
- eline doğmak
- eli dursa ayağı durmaz
- eline düşmek
- elden düşürmemek
- eli ekmek tutmak
- elden ele dolaşmak
- elden ele gezmek
- el elden üstün
- el ele vermek
- el ense etmek
- eli ermez gücü etmez
- elini eteğini çekmek
- eline eteğine doğru
- el etek öpmek
- eline eteğine sarılmak
- el etmek
- elde etmek
- elden geçirmek
- ele geçirmek
- ele geçmek
- eline geçmek
- elinden geleni ardına
- elinden geleni arkasına komamak
- elinden geleni bırakmamak
- elden geleni yapmak
- elinden geleni yapmak
- elden gelmek
- elinden gelmek
- elinden gelse...
- elden ne gelir?
- elden gelmemek
- elinden gelmemek
- eli genişlemek
- elde gezmek
- ellerde gezmek
- elinin hamuruyla erkek işine karışmak
- elinden hiç bir şey kurtulmaz
- elinden bir iş çıkmamak
- elinden kaza çıkmak
- elinden bir kaza çıkmak
- elinden iş gelmemek
- elinden bir iş gelmemek
- eli işe yatmak
- elini kalbine koyarak söylemek sürmek
- elini kalbine koyarak düşünmek sürmek
- elini kalbine koyarak hüküm sürmek
- elden kaçırmak
- el kaldırmak
- eli kalem tutmak
- elinde kalmak
- eline kalmak
- elinden kan çıkmak
- elini kana bulamak
- el katmak
- eli kırılmak
- elini kolunu bağlamak
- eli kolu bağlı kalmak
- elini kolunu sallaya sallaya gelmek
- elini kolunu sallaya sallaya gezmek
- el koymak
- eli koynunda - elinden hiç bir şey kurtulmamak
- eli kurusun!
- eli olmak
- elinde olmak
- elde olmamak
- elinde olmamak
- elini oynatmak
- eli para görmek
- eline sağlık!
- elinize sağlık!
- elini sallasa ellisi başını sallasa tellisi
- elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak
- eli silâh tutan
- eline su dökemez
- el sürmemek
- eli şakağında
- el tazelemek
- el tutmak
- elinde tutmak
- elinden tutmak
- elle tutulacak tarafı kalmamak
- elle tutulacak yanı kalmamak
- elle tutulur gözle görülür
- el uzatmak
- el üstünde tutmak
- eli varmamak
- eli gitmemek
- el vermek
- ele vermek
- el vurmamak
- eli yatmak
- bu işte eli yok
- eller yukarı!
- bir eli yağda bir eli balda II1) чужо́й, чужа́к2) страна́, крайyabancı ellerde — в чужи́х края́х, на чужби́не
3) наро́д, населе́ние4) пле́мя••elin ağzı torba değil ki büzesin — посл. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к
el ile gelen düğün bayram — посл. ≈ на миру́ и смерть красна́
elin derdi ele masal gelir — посл. чужу́ю беду́ рука́ми разведу́
- el kapısında çalışmakel kazanıyla aş kaynatmak — погов. прийти́ на гото́венькое
-
71 hortum
хо́бот (м) хобото́к (м) шланг (м)* * *1) хо́бот ( слона); хобото́к ( насекомого)2) шланг; пожа́рный рука́вhortum sıkmak — полива́ть из шла́нга / из пожа́рного рукава́
lastik hortum — рези́новый шланг
yangın hortumu — пожа́рный рука́в
3) тромб, смерч, вихрь•• -
72 iç
1.1) врз. вну́тренность, вну́тренняя часть (чего-л.)evin içi — вну́тренняя часть до́ма
2) внутренняя часть, заключённая в твёрдую оболочку: сердцеви́на, ядро́ağaç içi — ядро́ древеси́ны
badem içi — минда́лина
ekmek içi — мя́киш
3) начи́нка, фаршkabak içi — начи́нка для кабачко́в
4) вну́тренности, нутро́, утро́баiçi bulanmak — мути́ть, испы́тывать тошноту́
5) се́рдце, душа́, духо́вный мир ( человека)içim ferah — на душе́ у меня́ ра́достно
içimde bir heyecan vardı — у меня́ на душе́ бы́ло ка́к-то неспоко́йно
içime bir şüphe düştü — в меня́ вкра́лись сомне́ния
6) то, что совершается в пределах чего-л.şehir içi haberleşme — внутригородска́я перепи́ска
aile içi ilişkiler — внутрисеме́йные отноше́ния
7) разг. содержа́ние2.1) врз. вну́треннийiç avlu — вну́тренний двор
iç kapı — вну́тренняя дверь
2) ни́жний, нате́льный ( о белье)3.в функции служ. имени- içiınde- içinden••- içini açmak
- içi almıyor
- içine almak
- içine atmak
- içi bayılmak
- içini boşaltmak
- içi cız etti
- içi çekmek
- içine çekmek
- içini çekmek
- iç çekmek
- iç geçirmek
- içi çıfıt çarşısı
- içinden çıkmak
- içini çürütmek
- içi daralmak
- içi dayanmamak
- içine dert olmak
- içi dışı bir
- içi dışına çıkmak
- içine doğmak
- içine dokunmak
- içini dökmek
- içinde duymak
- iç etmek
- içine etmek
- içi ezilmek
- içini ezmek
- içinden geçirmek
- içi geçmek
- içinden geçmek
- içinden gelmek
- iç gıcıklamak
- içi gitmek - içine hüzün çökmek
- içim ısınıyor
- içi içine geçmek
- içine işlemek
- içi içine sığmamak
- içi içini yemek
- içi kabul etmemek
- içi kalkmak
- içi kabarmak
- içi kan ağlamak
- içinden kan gitmek
- içine kapanmak
- içi kararmak
- içi kazınmak
- içi kıyılmak
- içinden bir şeyler kopmak
- içine kurt düştü
- içini kemirmek
- içini kurt yemek
- içinden okumak
- içini okumak
- içine oturmak
- içine öyle gelmek
- içi paralanmak
- içi parçalanmak
- içi parça parça olmak
- içim rahat değil
- içini sarmak
- içine sıçmak
- içi sıkılıyor
- içini sıkmak
- içi sızlamak
- içi burkulmak
- içine sokacağı gelmek
- içi sürmek
- içine tükürmek
- içi yağ bağlamak
- içinin yağı erimek
- içini yakmak
- içi yanmak
- içinden yanmak
- içini yemek
- içinde yüzmek
- para içinde yüzüyor -
73 kemer
а́рка (ж) по́яс (м) реме́нь (м) свод (м)* * *1.1) по́ясemniyet kemeri — авто привязно́й реме́нь
2) а́рка, свод3) анат. впа́дина2.ayak kemeri — свод стопы́
вы́пуклыйkemer burun — нос с горби́нкой
kemer bağlama — обря́д опоя́сывания неве́сты золоты́м / сере́бряным по́ясом
kemeri dolu — толстосу́м
kemerini sıkmak — поту́же затяну́ть по́яс
-
74 kendi
1.kendin daha iyi bilirsin! — тебе́ видне́е!
bu işi kendin yapabilirsin — э́то ты мо́жешь сде́лать сам
kendi[si] — он сам
kendisine her şey anlatmalı — ну́жно всё объясни́ть ему́ самому́
kendine güveniyor — он наде́ется на [самого́] себя́
kendimiz — мы са́ми
kendimiz görmeliyiz — мы са́ми должны́ уви́деть
kendiniz — вы са́ми
kendiniz sebep oldunuz — вы са́ми ста́ли причи́ной
kendileri — они́ са́ми
2.kendiler evde yoklar mı? — что их сами́х нет до́ма?
свой, со́бственныйkendi evim — мой со́бственный дом
kendi işini kendisi yapsın — свою́ рабо́ту пусть он сам де́лает
••- kendini alamakkendi düşen ağlamaz — погов. упа́вший сам - не пла́чет
- kendini ateşe atmak
- kendini atmak
- kendini beğenmek
- kendini bırakmak
- kendini bilmek
- kendini bildim bileli
- kendini bir şey sanmak
- kendini bir yerde bulmak
- kendini bulmak
- kendini dar atmak
- kendi derdine düşmek
- kendini dinlemek
- kendini derhem derhem satmak
- kendinden geçmek
- kendine gelmek
- kendi göbeğini kendi kesmek
- kendi havasında gitmek
- kendi havasında olmak
- kendini kapıp koyvermek
- kendini kaptırmak
- kendini kaybetmek
- kendi kendine
- kendi kendine konuşmak
- kendi kendine yanma
- niçin böyle kendi kendine yürüyorsun?
- kendi kendini yemek
- kendi kuyusunu kendi kazamak
- kendini naza çekmek
- kendinde olmamak
- kendi payıma
- kendi payıma ben bu işi doğru bulmuyorum
- kendini sıkmak
- kendini tartmak
- kendini toparlamak
- kendini toplamak
- kendini tutmak
- kendini vermek
- kendi yağıyla kavrulmak
- kendine yedirememek
- kendine yontmak -
75 kubur
1) сто́чная / канализацио́нная труба́ в убо́рной2) колча́н; футля́р удлинённой фо́рмы3) уст. вид пистолетаkubur sıkmak — стреля́ть
-
76 kurşun
1) свине́цkurşun kaplamak — покрыва́ть свинцо́м
kurşun oksit — хим. о́кись свинца́
kurşun tuzu — хим. уксусноки́слая соль свинца́
2) пу́ляkurşun atmak — стреля́ть; вы́стрелить
kurşuna dizmek — расстреля́ть
kurşun hızı ile — со ско́ростью пу́ли
kurşun sıkmak — вы́стрелить, всади́ть пу́лю
kurşun yağmuruna tutmak — вести́ непреры́вный обстре́л
kurşun yemek — получи́ть пу́лю
3) рыб. грузи́ло••- kurşun gibi
- kurşun kâğıdı
- kurşun merhemi -
77 tatlı
десе́рт (м) сла́дкий сла́сти (мн)* * *1.1) сла́дкий; вку́сныйtatlı elma — вку́сное я́блоко
2) пре́сный; не го́рький3) прия́тный, привлека́тельный, симпати́чныйtatlı bir kadın — привлека́тельная же́нщина
2.tatlı bir ses — прия́тный го́лос
1) выпечка из муки и сахара (баклава, ревани, локма)2) сла́дкое, десе́рт, сла́дости3.tatlı kaşığı — десе́ртная ло́жка
прия́тно, ми́ло; с удово́льствием••- tatlı canını sıkmaktatlı dil yılanı deliğinden çıkarır — посл. сла́дкие ре́чи и змею́ вы́манят из норы́
- tatlı dil güler yüz
- tatlı yerinde bırakmak
- tatlı yerinde kesmek
- kitabı en tatlı yerinde kapatmak -
78 somun
- altı köşeli somun
- ayar somunu
- başlıklı somun
- centikli somun
- delikli somun
- emniyet somunu
- kavrama somunu
- kelebek somun
- kelebekli somun
- kilitleme somunu
- kontra somun
- kör somun
- kulaklı somun
- rakor somunu
- taçlı somun
- tepeli somun
- tespit somunuİnşaat Mühendisliği ve Mimarlık Türkçe-Rusça Sözlük ve Rus-Türkçe Sözlük > somun
-
79 sıkmamak
v. (neg. form of sıkmak) squeeze, tighten, make fast, hold tight, grip, bore, bother, give the willies, depress, ail, chevy, chivvy, chivy, clench, constipate, constrict, crush, cumber, distress, extrude, harass, hatchel, incommode, irk, jam, load, mope, oppress, pinch -
80 burmak
burmak <- ar> v/t drehen; winden; kastrieren; Bart zwirbeln; das Herz wird jemandem schwer; Schmerz stechen (in einem Organ); Zitrone den Mund zusammenziehen; kastrieren (Tier);bura bura sıkmak Wäsche auswringen
См. также в других словарях:
sıkmak — II, 18 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
sıkmak — i, ar 1) Çevresine sarılarak veya bir şey sararak çepeçevre basınç altına almak Yalnız kalan kadın titriyor, hıçkırarak kucağındaki yavrusunu sıkıyor. Ö. Seyfettin 2) Bir şeyin suyunu, yağını, sıvı kısmını basınçla çıkarıp akıtmak Limon sıkmak.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kubur sıkmak — silah atmak, tabanca sıkmak Oğlum, ben karanlığa kubur sıkmam. H. R. Gürpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
hortum sıkmak — yangına su sıkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
karanfili sıkmak — argo tehlikelere ve güçlüklere göğüs gerebilmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
mavra atmak (veya sıkmak) — 1) gevezelik etmek 2) palavra atmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
palavra savurmak (veya atmak veya sıkmak) — argo 1) abartarak konuşmak, büyük başarılardan söz etmek Yalana yakın palavralar savurmaktan kendini alamayan Ragıp Bey, bu sefer tamamıyla masumdu. Y. K. Karaosmanoğlu 2) uydurma, asılsız bir söz veya haberi gerçekmiş gibi ortaya atmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
tatlı canını sıkmak — gereksiz şeylere üzülmek ve bunları dert edinmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kemer (veya kemerini) sıkmak — sıkı para politikası anlayışıyla daha az tüketmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ümüğünü sıkmak — ümüğüne sarılmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kurşun sıkmak — silahı ateşlemek, mermi yakmak Az bir sürede bütün köy bu kurşunları sıkanın Hasan olduğunu öğrendi. Y. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük